Autoshow ve Canon Türkiye olarak yaptığımız bu proje süreci boyunca Mercedes GLE Coupe, Porsche Macan, Mini Cooper Clubman ve Jaguar XJ L gibi otomobilleri test ettim fakat hiç birinden Mazda MX-5’ten aldığım keyifi almamıştım.
Kişisel olarak büyük otomobillerden ziyade Mini Cooper gibi, bana go-kart hissiyatı veren, aynı zamanda yol titreşimini hissettiren, vitesleri short-shift olan ve direksiyon turunun daha kısa hareketlerde daha keskin hareketler yapan otomobilleri seviyorum. İşte eğer yukarıda saydığım bütün bu özellikler sizin içinde geçerliyse Mazda MX-5 sizin hayallerinizdeki otomobillerden biri olabilir.
Aslında bu yazıyı çok geciktirdim ama malum işim gereği bazı önceliklerim var. Eğitim ve seminerlerden vakit buldukça aralarda da blog yazılarımı devam ettirmeye çaba gösteriyorum. Normalde testi Ağustos ayında gerçekleştirdim bu yüzden fotoğraflardaki hava koşulları şuanki hava koşullarından biraz farklı 🙂
Otomobili almaya gittiğimde yere bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum. Bu otomobil bugüne kadar kullandığım yere en yakın ve en ufak otomobil oldu diyebilirim. İlk alışmalardan sonra Mazda MX-5 gerçekten inanılmaz bir kullanım keyfi vermeye başladı. Yukarıda bahsettiğim gibi kemikli ve short shift vites değiştirme hissiyatı gerçekten çok çok keyifliydi. Hele birde tatlı bir egzoz sesi varki sormayın. Dışarıdan insanları rahatsız etmeyen ve içerde otomobili kullanan verdiği o tatlı ses ile sürekli tetiktesiniz. Özellikle bu sesle beraber alt devirler canlı olan atmosferik motoruyla beraber Mazda MX-5 ile yolda kesinlikle canınızın sıkılmayacağına garanti veriyorum.
Tasarım konusunda MX-5 geçtiğimiz aylarda hem Dünya’da Yılın Otomobili hem de Dünya’da Yılın Tasarımı ödülünü almış bir otomobil olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu ödülleri kanıtlar niteliğinde bu otomobil kadar dikkat çeken bir otomobile daha önce binmemiştim ve daha önce hiç bir otomobille bu kadar laf yememiştim. Gerçekten çok komik anlar yaşadım ama bunların en bombası bence Kadıköy civarında birinin “Ferrari’ye paran mı yetmedi kardaş?” demesi oldu. 🙂 Bunların dışında özellikle ufak çocukların resmen aşık olduğu bir otomobil diyebilirim. Çekimleri yazlık bir sitede gerçekleştirdiğim bu otomobili gören bütün minikler arabanın ya peşine takılıyordu ya da durduğu yerde etrafına toplanıyorlardı. Bu hissiyat gerçekten çok komik ve güzel bir hissiyattı benim için.
Mazda MX-5, Türkiye’de 1.5 litre SKYACTIV-G ve 2 litre SKYACTIV-G motorlar ile satılıyor. Tabii günümüz Türkiye’si şartlarında 2 litrelik versiyonuna binmek bütçeleri zorlayacak. Standart donanımlı 1.5 litre motorlu Mazda MX-5’in başlangıç fiyatı 102.000TL civarında seyrederken, bizim test otomobilimiz 115.000 TL’lik olan versiyondan. Tabii eğer ben bu arabanın hakkını 2.0 motorla vermek istiyorum derseniz o zaman 150.000TL’yi gözden çıkarmanız gerekiyor.
1.5 litrelik motor 131 beygir güç, 150 nivtonmetre tork çıkışına sahip. 2 litrelik motorsa 160 beygir güç ve 200 Nm tork üretiyor.1.5 litrelik versiyon 0’dan 100 km hıza 8.3 saniyede ulaşırken, 2 litrelik abisi aynı hıza 1 saniye daha hızlı ulaşıyor.
Mazda MX-5’in iç mekanına oturur oturmaz ilk izlenim olarak çok beğendim. Beni tanıyanlarınız bilir, ufak detaylara ve plastik kalitesine çok takılan biriyim fakat Mazda MX-5’in gözüken yerlerindeki kalite beni gerçekten tatmin etti. Direksiyondan tutun, LCD’ye, havalandırma tuşlarıdan kırmızı dikişli vites ve direksiyon kaplamalarına kadar çok güzel bir his veriyor. Aynı zamanda otomobilin dış renginin hemen kapı açma kollarının üst taraflarında da kullanılması arabaya bir renk katıyor.
Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz üzere koltukların kenarlarında da bulunan kırmızı şeritler otomobilin ince detaylarını tamamlıyor. Koltuklara gelecek olursak, Mazda MX-5’te Recaro koltukları kullanılmış, bu koltuklar çok rahat sizi çok güzel bir şekilde sarıyor fakat yükseklik ayarı bulunmuyor. Koltukların içine gizlenmiş ve otomobilde bulunan Bose ses sistemi ses kalitesini gerçekten çok yüksek bir seviyeye çıkarıyor. Özellikle telefonla bluetooth üzerinden konuşurken, koltuk arkasından gelen ses sayesinde sanki konuştuğunuz kişi arabanın arkasındaymış gibi hissediyorsunuz.
Multimedya ekranını çözünürlüğü gayet başarılı fakat dokunmatiği sadece araba durduğu zaman çalışıyor. Araba hareket ettiği anda dokunmatik ekran devre dışı oluyor. Buna alışana kadar ekrana devamlı bir parmak atıyorsunuz. 🙂 Vitesin hemen arkasında konumlandırılmış joystickin kullanımı kolay ve bu sistemin güzel bir ara yüzü bulunuyor.
İç kısımda hiç mi kötü alan yok diyeceksiniz, tabii ki var 🙂 Özellikle makyaj aynası olarak bilinen gölgeliğin içinde bulunan aynanın kesim yerleri ve etrafında kullanılan plastik gerçekten bu arabaya yakışmayacak bi kalitede. Bunun dışında arabanın üstü kapalıyken arkaya doğru baktığınız zaman gözüken arka rezistans kablolarının gizlenmemiş olması da benim gözüme takılan iki olumsuz nokta idi.
Mazda MX-5 ile çekime giderken tek merak ettiğim şey; Acaba tripodum bagaja sığacak mıydı? Neyse ki sığdı. 🙂 Mazda MX-5’in bagajı 130 litre hacime sahip. Bunun türkçesi nedir diyecek olursanız, bir kabin bagajı ve 2 adet sırt çantası ve ufak tefek diğer torbalarla hemencecik dolan minik bir bagaj olarak düşünebilirsiniz.
Gelelim bu canavarı nasıl fotoğrafladığıma..
Burada ön planda otomobili arka plana da mümkün oldukça deniz kum gibi tatil ögelerini yerleştirmeye çalıştım. Böylelikle otomobilin karakterine uygun fotoğraflar elde etmiş oldum. Daha önceki Mini Cooper Clubman çekimimizde olduğu gibi yağmur yine peşimizi bırakmadı. Cabrio bir otomobille Ağustos ayının ortasında üstü kapalı olarak çekim yapmaya hiç niyetim yoktu. Otomobilimiz kirlendi ve sonra tekrar yıkattık ama yine yağmur yağdı, bekledik yılmadık ve fotoğraflarımızı çektik.
Otomobiller çekerken, derinlik ve 3 Boyut hissiyatını arttırmak için fotoğraf makinemi mümkün oldukça yukarı konumlarım. Bunun sebebi basit, normalde göz hizasından bakarken sadece kapılar, kaput ve camları görürken yukarı çıktıkça otomobilin tavanı da olmak üzere her yerini mümkün oldukça kadraja almış oluyorsunuz.
Bu tarz kırmızı otomobilleri çekerken dikkat edilmesi gereken en önemli şey beyaz ayarınız, çünkü doğru beyaz ayarını yapamaz isek otonomimizin rengi çok kolaylıkla pembe fuşya gibi renklere dönüşebiliyor. O yüzden çekimlerinizi RAW Formatta yaptıktan sonra pc başında en düzgün şekilde renk ayarını yapmanızı öneririm.
Bu çekimimde, Canon’un geçtiğimiz ay piyasada sunduğu Canon 80D’yi kullandım. Canon 80D, 24 megapiksellik APS-C sensörü, 45 adet netleme noktası, saniyede 7 kare çekim hızı ve üstün video performansıyla göz dolduran bir model. Otomobil gibi hızlı hareket objelerin çekimlerinde genellikle netlik sıkıntısı yaşanır. Canon 80D’de bulunan Dual Pixel CMOS AF III Teknolojisi ve Canon 80D ile gelen 18-135mm Nano USM lens ile artık otomatik netleme hızı eski modellere oranla çok yükseldi. Canon 80D’de aynı zamanda Wi-Fi ve NFC bulunuyor. Bu teknolojiler sayesinde fotoğraf makinemizi, akılı telefon ya da tabletlerimizi kullanarak fotoğraf çekebiliyoruz. Fotoğraf makinemizin üstündeki bütün değerleri akıllı telefonlarımızdan değiştirebiliyoruz. Bunların yanı sıra çektiğiniz fotoğrafları cihazınıza yollayıp, sosyal medyaya hemen aktarabiliyorsunuz.
Ürünün detaylı inceleme yazına buradan ulaşabilirsiniz.
Mert Gündoğdu – Kasım 2016